Türk Milleti, Tarih Boyunca Adaletin Kılıcı ve Mazlumların Hamisi Olmuştur
Bu kimlik, Orta Asya bozkırlarından Anadolu’ya, oradan da Ortadoğu ve Balkanlara uzanan Türk hâkimiyeti boyunca her zaman kendini göstermiştir. Bugün bu kutsal vazife, bir kez daha Türk milletinin omuzlarında yükselmektedir. Suriye topraklarında süren mücadele, yalnızca sınır güvenliği meselesi değil, aynı zamanda Türk milletinin tarihî misyonunun bir kez daha hayata geçirilmesidir.
Suriye Meselesinin Tarihi ve Bölgesel Arka Planı
Suriye, Osmanlı Devleti döneminde adaletin, barışın ve huzurun hâkim olduğu topraklardan biriydi. Türk idaresi altındaki bu topraklar, dinî ve etnik farklılıkların bir arada yaşadığı örnek bir bölge olma özelliği taşıyordu. Ancak Osmanlı’nın yıkılışıyla birlikte bölge emperyalist güçlerin çizdiği yapay sınırların esiri oldu. Bu sınırlar, halkların kültürel ve tarihî bağlarını kopardı; Sykes-Picot Anlaşması gibi ihanet belgeleriyle bölgede kaosun tohumları atıldı.
Suriye, özellikle Fransız manda yönetimi döneminde, bir sömürge olarak kullanıldı ve halkı yabancı baskı altında ezildi. 1946 yılında bağımsızlığını kazanan ülke, ardından Baas rejimiyle tanıştı. Baas ideolojisi, bir yandan Arap milliyetçiliğini öne çıkarırken diğer yandan halkın üzerindeki baskıyı artırdı. Hafız Esad döneminde kurulan baskıcı rejim, oğlu Beşar Esad döneminde de daha kanlı bir hale geldi. Bugün Suriye rejimi, tarihin gördüğü en zalim diktatörlüklerden biri olarak, halkını baskı ve zulüm altında inletecek kadar ileri gitmiştir.
Türkiye, bölgedeki bu adaletsizliğe ve zulme karşı sesini yükselten, mazlumların yanında duran bir ülke olarak ön plana çıkmıştır. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye, bu mücadelede hem sahada hem de masada etkin bir aktör olmuştur.
Türkiye’nin Suriye Politikası: Zorunluluk ve Kararlılık
Türkiye’nin Suriye politikası, bir tercih değil, bir zorunluluktur. Suriye’de yaşanan kaos, yalnızca bu ülkeyle sınırlı kalmamış, Türkiye’nin sınırlarına doğrudan bir tehdit oluşturmuştur. PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan YPG/PYD, Suriye’deki boşluktan faydalanarak bir terör koridoru oluşturma girişiminde bulunmuş; DEAŞ ise bölgede bir başka istikrarsızlık kaynağı olarak ortaya çıkmıştır.
Bu tehditler karşısında Türkiye, uluslararası toplumu harekete geçirmek için her türlü girişimde bulunmuş, ancak Batılı devletlerin çifte standardıyla karşılaşmıştır. Mülteci krizi, Suriye’deki savaşın insani boyutunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. Türkiye, yaklaşık 4 milyon Suriyeli mülteciyi barındırarak, dünyaya insanlık dersi vermiştir. Ancak bu çabanın yanı sıra, terörle mücadele ve sınır güvenliği için de sahada aktif bir politika izlemek zorunda kalmıştır.
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı operasyonları, Türkiye’nin bu tehditlere karşı aldığı somut ve kararlı adımlardır. Bu harekâtlar, yalnızca Türkiye’nin sınırlarını güvence altına almakla kalmamış, aynı zamanda Suriye’nin kuzeyindeki halkı terör örgütlerinin baskısından kurtarmıştır. Bugün bu bölgeler, Türkiye’nin desteğiyle huzur ve güven içinde yaşamaktadır.
Şam ve Kudüs: Türk’ün Kaderiyle Birleşmiş İki Şehir
Şam ve Kudüs, yalnızca birer şehir değil, Türk milletinin medeniyet davasının iki kutup yıldızıdır. Şam, İslam tarihinin en önemli merkezlerinden biri olarak, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde huzur ve adaletin sembolü olmuştur. Bugün ise Esad rejiminin elinde mazlum bir şehir hâline gelmiştir.
Kudüs ise Türk milletinin İslam dünyasındaki liderliğinin en kutsal nişanesidir. Osmanlı’nın Kudüs’e kazandırdığı barış ve adalet, bugün İsrail işgaliyle yerini zulme bırakmıştır. Ancak Kudüs’ün zincirleri, Şam özgürleştiğinde kırılacaktır. Tarih, Şam’ın fethinin Kudüs’ün fethine nasıl zemin hazırladığını defalarca göstermiştir. Türk milletinin liderliği, bu iki kutsal şehri yeniden özgürlüğüne kavuşturacaktır.
Türk’ün Adalet Sancağı
Cumhurbaşkanlığı liderliğinde Türkiye, Suriye krizine yönelik kararlı ve milli bir duruş sergilemektedir. Bu politika, Türk milletinin tarih boyunca adaleti savunma ve mazlumlara sahip çıkma misyonunun bir yansımasıdır. Türkiye hem sahada hem de masada, kendi sınırlarını ve bölgedeki istikrarı koruma görevini üstlenmiş; aynı zamanda bölgedeki Türk varlığına ve mazlum halkların haklarına sahip çıkmıştır.
Türk milleti, geçmişte olduğu gibi bugün de zalim yönetimlere karşı adaletin sesi olmaktadır. Suriye’deki mücadele, yalnızca Türkiye’nin güvenliği değil, aynı zamanda Türk’ün tarihî medeniyet misyonunun yeniden hatırlanması için de kritik bir sınavdır. Bu süreçte gösterilen irade, milletimizin tarih boyunca üstlendiği koruyucu ve liderlik rolünün modern bir tezahürüdür. Bugün Şam’ın özgürlüğü için verilen mücadele, Kudüs’ün özgürlüğü için yakılan bir meşaledir. Bu meşale, Türk milletinin kararlılığıyla yanmaya devam edecektir.
Türk Milleti: Adaletin ve Barışın Sancaktarı
Türk milleti, tarih boyunca zalimlere karşı mücadele etmiş ve mazlumların hamisi olmuştur. Bugün de bu gelenek, Türkiye’nin Suriye politikasıyla devam etmektedir. Şam’ın özgürleşmesi, Türk milletinin zaferi olacak; bu zafer, Kudüs’ün zincirlerini kıracaktır.
Bugün Türk milleti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde tarihî bir görev üstlenmiştir. Bu görev, yalnızca Suriye halkı için değil, tüm İslam dünyası için adaleti ve barışı getirecek bir davadır. Türk milletinin gücü, Şam’ı da Kudüs’ü de özgürlüğüne kavuşturacak; Ortadoğu’da barışın ve huzurun kapılarını aralayacaktır.
